Çocukluğun kendine has eğlenceli bir dünyası vardır. Her çocuk bu dönemi kendine göre yaşar. Çocukluk yıllarını dolu dolu geçiren insanlar yaşama duygusal olarak daha hazırlıklıdırlar. Gereği gibi yaşanmış olan çocukluk, kişiye her anlamda deneyim sağlar. Ancak bu tecrübelerin çocuğun gelişimi açısından yararlı olabilmesi için onun dünyasına has şeyler olması gerekir.
Bazı ebeveynler, başlarına gelen zorluklarla çocuklarına tutunarak çaba gösterme eğiliminde olurlar. Bu tarz ebeveynler çocukla yaşına aldırış etmeden dertleşme isteğindedirler. Sorunlarını ve sorunların onlarda yarattığı duyguları filtresiz bir şekilde çocuğa aktarırlar.
Esasında; anne ve babaların, özellikle yetişkinlerin dünyasına has problemleri çocukla paylaşması son derece hatalıdır. Çocuğun yaşama olan güvenine zarar verir. Gelecekte deneyimlemesi mümkün olan zorlukların üstesinden gelebileceğine olan inancını yitirmesine neden olur. Çocuk, yaşam karşısında kendini ve sevdiklerini daima “mağdur” olarak görme yanılsamasına kapılır. Bu açıdan çocukların, yaşlarından daha büyük problemlerle baş başa bırakılmaması gerekir.
Çocuğun, ebeveynlerinin dertlerine ortak edilmesi onun gözünde anne ve babayı güçsüz gösterecektir. Problemin çözümünü üstlenme ihtiyacı hissetmesine neden olacaktır. Gücü, sorunu çözmeye yetmeyeceği için de başarısız biri olduğunu düşünecektir.
Ebeveynlerinin problemlerine ortak edilen çocuklar gittikçe kindarlaşırlar ya da olağandan daha hassas biri haline gelirler. Problemlerin nedeni olarak daima kendilerini suçlayan yetişkinlere dönüşebilirler. Ya da her problem karşısında suçlayacak birini bulma ihtiyacında olurlar.
Her iki bakış açısı da çocuğun yaşam kalitesine büyük zarar verir. Özüne duyacağı sevgi ve güveni zedeler. Bu nedenle yetişkinlerin çocuklarıyla bir sorun hakkında konuşacakları zaman çocuğun yaşını göz önünde bulundurmaları son derece önem taşır.
Comments