Çocukluk, insan hayatının en büyülü ve keşif dolu evresidir. Özellikle 0-6 yaş aralığı, öğrenmenin ve duygusal olgunlaşmanın nefes kesici bir hızla gerçekleştiği bir dönemdir. Küçük ellerin nesneleri kavraması, yeni kelimelerle cıvıldayan seslerin yükselmesi, adım adım motor becerilerinin gelişmesi aslında tek bir gerçeğe işaret eder: Çocuk, yaşadığı dünyaya her geçen gün biraz daha uyum sağlar ve bu süreci büyük bir merakla deneyimler.
Bu merak ve keşif süreci, fiziksel becerilerin yanı sıra duygusal bağların da filizlendiği bir toprak gibidir. Çocuğun ömür boyu kuracağı ilişkilerin temeli, henüz bu taze dönemde atılır. Güvenmeyi, sevgiyi ve bağ kurmayı öğrenen bir minik kalp, yetişkin olduğunda sağlıklı ilişkiler geliştirebilir. İşte tam da bu yüzden, anne-babaların 0-6 yaş aralığındaki çocuklarına özenle yaklaşması; duygu ihtiyaçlarını görebilmesi, onlara güvenli bir bağ ortamı yaratması hayati önem taşır.
Elbette bu bağların en samimi, en doğal dili “oyun”dur. Çocuklar, oyun sırasında bazen coşkularını, bazen korkularını, bazen de akıllarına takılan soruları ifade ederler. Minik bir arabayla odanın bir ucundan diğerine koşturmak, aslında çocuğun iç dünyasında neler olup bittiğini anlattığı bir hikâyedir. Ebeveynler için bu hikâyeleri dinlemek, onlarla etkileşime geçmek, çocuğa “Seni anlıyorum ve seninleyim” demenin en dürüst yoludur.
Oyun oynamak, aileyi bir araya getiren, aradaki duygusal mesafeleri kapatan sıcacık bir köprüdür. Anne ve baba, çocuğunun hangi duyguya ihtiyaç duyduğunu en açık şekilde bu köprüde fark eder. Oyun sırasında dile gelmeyen korkular, sevinçler ve şaşkınlıklar kendiliğinden gözler önüne serilir. Bu değerli ipuçlarını yakalamak ve çocuğa aynı duyarlılıkla karşılık vermek, ebeveyn-çocuk iletişimini derinleştirir.
Sonuç mu? Yanıt gayet basit: Çocuğunuzla olabildiğince çok oyun oynayın. Çünkü onların neşe, güven ve sevgi dolu bir oyuna her zaman ihtiyaçları var ve bu ihtiyaç, büyüsünü hiçbir zaman kaybetmiyor.
Commentaires