Kısaca kendimden bahsedecek olursam, dört senedir öğretmenlik yapıyorum ve çeşitli özel kurumlarda ve devlet okullarında çalıştım. Yüzlerce öğrencim ve yüzlerce anım oldu. Bugün sınıflardaki sessiz, içine kapanık ve ortama ayak uyduramadığı besbelli olan öğrenciler hakkında bir yazı yazmak istiyorum.
Öğretmen olarak kendimde fark ettiğim ilk kusurdu bu. İçine kapanık öğrencilerle pek fazla diyaloğa girmek istemedim. Onları konuşmak zorunda bırakmak ve anlaşılamadıkları bir ortamda, konuşmaları durumunda sınıftan gelebilecek alaycı tavırlara maruz kalmaları ihtimaliydi belki de bu tutumumun nedeni. Bu haklı bir düşünce olabilirdi. Ama bu düşünceyi sürdürdükçe ben, o çocukta hiçbir değişiklik de olmayacaktı.
Çalıştığım bir kurumda yine böyle sessiz, içine kapanık ama tezattır ki dersler konusunda oldukça hırslı bir öğrencimden, hiç de uygun olmayan laflar işittiğimi öğrendim. Bunu bana soran kurumun yöneticisi olmuştu çünkü gelen suçlamalara onun da aklı yatmamıştı. Gece gece böyle gereksiz bir konuda telefonla aranmak bile sinirimi bozmuştu yalan değil. Ve ben ilk baştaki o hırsla bu öğrenciye artık hiçbir şekilde öğretim sağlamak istemediğim hissine dahi kapıldım. Zaman geçtikçe bu durum tabi kurumda konuşulur oldu ve ben bu öğrenci hakkında daha fazla bilgiye sahip oldum. Kendisi de benim gibi bir asker çocuğuydu. Hayatı; tayinlerle, taşınmalarla ve hep bir ortamdaki yeni çocuk olmakla geçmişti. Her şeye sonradan dahil ola ola insan bir noktadan sonra “Ya nasılsa burası da geçici, ayak uydursam ne olur uydurmasam ne olur” diyerek bir boş vermişliğe kapılabilirdi. Ben de ortaokul ve lisede bu durumu çokça yaşamıştım ve bu yüzden de bir arkadaşlık ortamı kurma ihtiyacım körelmişti. Ayrıca kim bilir nerelerde yaşamıştı ? Mesela ben hala evimizin altına havan topu düştüğü zamanı unutamam. Ya da babamın Afganistan’a savaşa gittiği zamanı… Her gün şehit haberlerini takip eder ve ölenlerden birinin babam olmaması için kendimi yer bitirirdim. O dönem sınıfta kimseyle konuşmaz, 3G internetimle Nokia telefonumdan son dakika haberlerini takip eder dururdum. Aklı başka yerde olan bir insanın, günlük hayata ayak uydurmasını bekleyemezsiniz. Mutsuz olan birinin üşengeç ve ağır aksak tavırları tesadüfi değildir. Ancak ki bu çocukta farklı bir şey vardı. Ben sınıftan kopuktum belki ama beklenen üzere dersler de çok ilgimi çekmiyordu o dönem. Ama bu çocuk cidden hırslıydı ancak ki bu hırsın gerekçesi ailenin yaptığı kısıtlayıcı ve boğucu derecedeki baskıydı. Onu tanıdıkça baştaki sinirim geçmiş ve ona selam vermeye başlamıştım. Bir gün telefonumda mesajını gördüm. Bana anlamadığı bir soruyu sormuştu. İnanamamıştım. Tabi hemen dönüt verdim ve elimden geldiğince iyi açıklayarak sorusunu çözdüm. Öyle yazarak falan da değil, ses kaydı gönderdim. Bu onu da etkilemiş olacak ki bu durum uzun süreler devam etti. Bir günse bana çıkarken iyi akşamlar dedi. Belki de sesini ilk kez duymuştum. Bu cidden onu kazanıyor oluşumun bir göstergesiydi. Ve bu durum bana yüz yüze soru sormasına ve benden özel ders istemesine kadar gitti. Belki özür dilememişti ama benim için söylediği asılsız iddialardan pişman olduğundan da emindim. Özrün bir önemi yoktu artık. Onu kazanmıştım. Önemli olan da buydu. Onların çocuk olduğunu unutmayıp, öfkelerinin de, kıskançlıklarının da ne kadar saf ve düşüncelerini etkileyen türden olabileceğini unutmamak gerektiğini anlamıştım. Anlamıştım ki derdi ben değildim, derdi; sınıfta yakın olduğum diğer öğrencilerle ilişkimi kıskanıyor ve belki de içten içe üzülüyor oluşuydu. Ben ona yaklaşarak bu durumu bozmuştum. Ve belki de bu sayede o artık daha konuşkan olmuştu. İster öğretmen olun, ister ebeveyn… Çocuklarınızla empati kurun. Onlar sandığınızdan çok daha kırılganlar.
Comentarios