Ebeveynlik... En uzun süreli sorumluluk diyebilir miyiz?
Anne-baba olmaya karar verilen andan itibaren kişiye yüklenen uzun süreli, kendini aynen tekrarlamayan ve istifa lüksü olmayan bir iş. Karşılığı ise bazen kucak dolusu bir sarılma bazen sıcak bir gülümseme bazen de içten bir teşekkür olabilir. Ancak çocuğunuza yıllar içinde empoze ettiğiniz düşüncelerin davranışla hayat bulması asla ebeveynliğinizin karşılığı değildir. Bunu çoğu zaman bilinçsizce kimi zaman da gayet zorlamayla yapan ebeveynler ile karşılaşıyorum. "Bir çocuk yetiştiriyoruz, onun karşılaşabileceği tehlikeleri tahmin edebiliyoruz, okutmak için gece gündüz demeden çalışıyoruz hiç mi korumaya çalışmayacak hiç mi beklentiye girmeyeceğiz?" diyebilirsiniz. Amacım asla bu sorumluluğun altına girmiş fiziksel ve ruhsal yorgunluğu, kaygıları bulunan siz ebeveynlere ahkam kesmek değil bilakis çıkmış olduğunuz bu zorlu yolun sonundaki hayal kırıklığının engellenmesi ve duygusal bağlarınızın korunması için yeni bir pencere açmak.
Şimdi bir düşünelim, ebeveyn olmaya karar vererek bir çocuk dünyaya getiriyorsunuz. Evet aslında kontrol sizde gibi gözüküyor. En güzel ismi doğacak bebeğiniz için seçtiniz. Alışverişini yaptınız. Kıyafetler, oyuncaklar, renkler... Sizin ona sunduğunuz imkanlar dahilinde büyümeye başladı çocuğunuz. Kucağa bağımlı olup olmayacağını , bezi bırakacağı zamanı, kimlerle vakit geçireceğini belirlediniz. Ama zaman hızlı akıyor bir anda büyüyorlar.
Çocuğunuzla ilgili ilk hayal kırıklığınızı hatırlıyor musunuz? Öpmek istediğinizde sizi itmesi mi? Oyuncakçıda çok güzel bulduğunuz bez bebeği değil de yarış arabasını alması mı? Hep kendi istediği kıyafetleri giyip sizin tercihlerinizi reddetmesi mi? Aslında bedenini tanıdıkça, renkleri öğrendikçe, diğer oyuncakları da gördükçe kendi isteklerini yaşamak isteyen çocuk ile bugüne kadar sürdüğü kontrolünü kaybetmeye başlayan ebeveyn arasında ilk çatışma başlıyor. Lütfen dürüst olalım, aynı yollardan sizler de geçtiniz istediğimizi giymek gibisi yok. Bu masum, kendi olma çabasındaki isteklerine kulak verelim. Ezbere, yıllardır süregelen ebeveyn tutuları eğer ki çocuğunuzun "kendi olma" sürecine uygun değilse bırakın o tutum olduğu yerde kalsın. Siz sevginizle yetiştirmeye odaklanın çocuğunuzu, onun hayatındaki ipleri elinize almak yerine yavaş yavaş öğreterek kontrolü kendisine bırakın.
Sizler de farkındasınız ki hayatınızın her anında koruma kalkanınız çocuğunuzun üzerinde olamayacak. Bir yere kadar salıncağa biraz da onun binmek istediğini siz ifade edebilir, ödevini yapmadığını öğretmenine siz açıklayabilir, canını yakan arkadaşına bunun neden yanlış olduğunu yine siz anlatabilirsiniz. Ancak sorun çözebilme, kendine ifade edebilme birer beceridir. Siz bu konularda oldukça iyi olduğunuz için kolayca halletseniz de fırsat vermediğiniz çocuklarınıza bu beceriler birdenbire tanımlanmayacak ve sizin olmadığınız ortamlarda çocuğunuz korkunç bir şok yaşayacak. Özellikle bu becerilere sahip bir akranıyla karşılaştığında kendini yetersiz ve güçsüz hissetmeye başlayacaktır.
İsteğinizin kendinize bağımlı çocuklar yetişmek olmadığını biliyorum ancak bazen bunun bilinçsizce yapılabildiğine şahit oldum. Ayrılık kaygısı yaşadığı düşüncesi ile terapiye getirilen çocukların aslında aileleri -genellikle anneleri- bu kaygıya sahip olabiliyor. "Bensiz yapamaz, ben olmadan asla durmaz, bensiz bir gece geçirmez" derken bazen bu düşünceler kendi yapamadıklarına dayanıyor. Bir başka sık karşılaştığımız nokta ise hayırlı evlat olabilmek. Hayırlı evladın kim olduğunu hepiniz bilirsiniz. Hayallerinden, benliğinden, başarılarından vazgeçerek anne-babasının istediği konumda istemeyerek de olsa bulunan kişidir. Umarım burada sizi rahatsız eden kısım "istemeyerek de olsa" demem olmamıştır. Çünkü gerçekten üzücü kısım şu ki çocuklarınız söz konusuysa ideal olanı isteklerinize uygun davranan olarak belirleyemezsiniz.
Sınav kaygısı yaşayan kişilerin olumsuz düşüncelerini oluşturan yüzdeliklerin büyük bir kısmı aile tutumuyla alakalı. Okuduğu bölümü yarıda kesip farklı bir bölüme geçen, mesleğini bırakarak tekrar üniversiteye hazırlanan kişilerinde büyük bir çocuğunluğunun ortak noktası zamanında kararlarını ailesine bağlı olarak vermiş olmasıdır. Kendi doğrularınızı, ideallerinizi çocuğunuza göstererek yaşayın. Paylaşın, öğretin, tanıştırın ancak onları direkt benimsemelerini beklemeyin. Arkadaşından, öğretmeninden, televizyondan, oyunlardan aldıklarıyla kendi ideallerini kendi doğrularını oluşturmasına izin verin. Hangimiz sadece ailemizin öğrettiğiyle sınırlıyız? Öğretmekten ve ondan da bir şeyler öğrenmekten kaçınmayın. Yıllar sonra işinde mutsuz bir şekilde karşınıza dikilmesini istemeyeceksinizdir. Sayısal bölümü onun adına seçip yıllarca matematikten özel ders aldırmak da bir zaman sonra canınızı sıkabilir.
Çocukların ebeveynlerinden pek çok isteği var gibi gözükse de tek beklentileri aslında koşulsuz kabul görmektir. Hataları, zevkleri, tercihleriyle sizler tarafından kabul görmek isterler. "Beni anlamıyorsunuz" isyanlarının altında yatan duygu budur. Kabul görmek için arkadaş ortamında yeteri kadar çaba harcayan çocuklar evde de bu duyguyla mücadele ettiklerinde ebeveynleriyle bağ oluşturmakta ya da oluşturdukları bağı güçlendirmekte zorluk yaşamaya başlıyorlar. Sevgi ektiğiniz ebeveynliğinizden her daim sevgi biçmeniz dileğimle.
PSİKOLOJİK DANIŞMAN İREM ÖZER
תגובות